1. Topkapı Sarayı
İstanbul’un tarihi yarımadasında yer alan başka bir tarihi hazinemiz de Topkapı Sarayı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık 400 yıl boyunca idare merkezi olan Topkapı Sarayı, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden kısa bir süre sonra inşa edildi. Görkemli saray, 700.000 metrekarelik geniş bir alanı kapsıyor ve dört ana avlu ile birçok küçük yapıdan oluşuyor. Topkapı Sarayı, sadece Osmanlı padişahlarının ikametgahı değil, aynı zamanda devletin yönetim merkezi, hazine ve eğitim kurumu olarak da kullanılıyordu. Bu nedenle sarayın içinde Hazine, Harem, Divan Meydanı ve kutsal emanetlerin sergilendiği özel bölümler bulunuyor.
Günümüzde müze olarak hizmet veren Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun zengin tarihini ve kültürel mirasını keşfetme fırsatı veriyor. Sarayın içindeki Hazine Dairesi’nde padişahların değerli mücevherleri, tahtları ve diğer zenginliklerini sergilerken, Harem bölümü ise sultanın ailesinin yaşadığı ve günlük hayatın geçtiği alanları gözler önüne seriyor. Sarayın muhteşem bahçeleri de İstanbul Boğazı ve Haliç manzaralarıyla eşsiz bir deneyim yaşatıyor. Topkapı Sarayı; büyüleyici mimari yapı ve içerisinde görebileceğin sanat eserleri ile İstanbul’un en önemli turistik mekanlarından biri olarak her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor.
Giriş ücreti
- Giriş 150 TL
- Harem Dairesi 80 TL
- Aya İrini Müzesi 90 TL
- MüzeKart ile ücretsiz. (Harem Dairesi ve Aya İrini Müzesi hariç)
Açık olduğu saatler
- Salı günleri hariç her gün 09.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık.
2. Ayasofya Camii
İstanbul’un tarihi yarımadasında yer alan en önemli yapılardan biri olan Ayasofya Camii, dünyanın en önemli mimari yapılarından biri olarak kabul edilen bir şaheser. İlk olarak 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından kilise olarak inşa edilen Ayasofya, o dönemin en büyük ve en görkemli yapısıydı. Bizans İmparatorluğu’nun dini merkezi olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesi ile camiye dönüştürüldü. Bu dönüşümle birlikte Ayasofya’ya İslami unsurlar, minareler, mihrap ve minber gibi yapılar eklendi.
Ayasofya’nın mimarisi, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin izlerini bir arada sunuyor. Yapının ana kubbesi, 31 metre çapında ve zeminden yaklaşık 56 metre yükseklikle döneminde inşa edilmiş en büyük kubbelerden biri. İç mekan ise göz kamaştırıcı mozaikler, mermer sütunlar ve geniş pencerelerle süslenmiş. Hristiyanlık ve İslam sanatının iç içe geçtiği eşsiz dekorasyon, tarih boyunca farklı kültürlerin ve dinlerin nasıl bir arada yaşadığını gösteriyor. Ayasofya’nın içindeki mozaiklerde de Hristiyan ikonografisinin yanı sıra Osmanlı dönemi hat sanatının örneklerini de görebilirsin.
1935 yılında müzeye dönüştürülen Ayasofya, 2020 yılında tekrar cami statüsü kazandı. Günümüzde ibadete açık bir cami olarak hizmet veren Ayasofya, milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Ayasofya, mimarisi vetarihi değeriyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. İstanbul’un kültürel zenginliğini yansıtan en önemli sembollerden biri olarak mutlaka görmeni önerdiğim Ayasofya’nın büyüleyici atmosferinde İstanbul’un binlerce yıllık geçmişine tanıklık edebilirsin.
Giriş ücreti
- Camii kısmı ücretsiz
- Yabancı ziyaretçiler için üst kat 25 Euro, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için 850 TL
Açık olduğu saatler
- Her gün 09.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık.
3. Dolmabahçe Sarayı
Beşiktaş ilçesinde büyüleyici bir manzara sunan Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde inşa edilmiş simgesel bir yapı. Sultan Abdülmecid tarafından 1843-1856 yılları arasında yaptırılan saray, Batı mimarisinin etkisiyle Barok, Rokoko ve Neoklasik stillerinin Osmanlı mimarisiyle harmanlanmasıyla inşa edilmiş. Boğaz kıyısındaki yükselen saray, 45.000 metrekarelik bir alanı kaplayarak 285 oda, 46 salon, 6 hamam ve 68 tuvaletten oluşuyor. Kullanılan mermer, kristal ve altın süslemeler ise Dolmabahçe Sarayı’nın ihtişamını ve zenginliğini gözler önüne seriyor.
Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinin bir simgesi olarak kabul ediliyor. Sarayın iç dekorasyonu Avrupa’dan getirilen mobilyalar, kristal avizeler ve sanat eserleriyle süslü. Dünyanın en büyük kristal avizesi ise Muayede Salonu’nda yer alıyor. Bu görkemli avize, İngiltere Kraliçesi Victoria tarafından hediye edildi ve 4,5 ton ağırlığında. Sarayın merdivenleri, kristal korkuluklarla süslenmiş ve bu tarz lüks detaylar, sarayın zarafetini yansıtıyor.
Günümüzde müze ve devlet konukevi olarak kullanılan Dolmabahçe Sarayı, yerli ve yabancı turistlerin çok ilgisini çekiyor. Sarayın etkileyici bahçeleri, tarihi atmosferini koruyan iç mekanları ve çarpıcı İstanbul Boğazı manzarası, unutulmaz bir deneyim yaşamak isteyenler için ideal. Sarayı gezerken Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde saray yaşamının nasıl olduğunu ve modernleşme çabalarını da yakından görebilirsin.
Giriş ücreti
- Selamlık ve Harem: 300 TL
- Selamlık: 150 TL
- Harem: 200 TL
- Resim Müzesi: 80 TL
- 12 Yaş Altı Çocuklar: Ücretsiz
- Müzekart ve Museum Pass Sahipleri: Ücretsiz
Açık olduğu saatler
- Pazartesi hariç her gün 09.00-17.00 saatleri arasında ziyarete açık.
4. Galata Kulesi
Beyoğlu ilçesinin Galata semtinde yükselen Galata Kulesi, İstanbul’un en ikonik yapılarından biri. 1348 yılında Cenevizliler tarafından inşa edilen kule, o zamanlar İsa Kulesi olarak biliniyordu. 63 metre yüksekliğindeki Galata Kulesi, döneminin en yüksek yapılarından biri olarak İstanbul’un savunması amacıyla kullanılmış. Orta Çağ’ın mimarlık harikalarından biri olarak kabul edilen Galata Kulesi, kalın taş duvarları ve konik çatısıyla hemen dikkat çekiyor.
Galata Kulesi, 17. yüzyılda ünlü Türk havacısı Hezarfen Ahmed Çelebi’nin yaptığı uçuş denemesiyle de tarihe geçti. Hezarfen, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kadar uçmayı başararak dünya tarihindeki ilk uçuşlardan birini gerçekleştirdi. Kule, döneminde yangın gözetlemek amacıyla da kullanılmış ve İstanbul’daki yangınların kontrol altına alınmasında önemli bir rol oynamış. 1960’lı yıllarda restore edilen Galata Kulesi, günümüzde bir müze ve turistik cazibe merkezi olarak milyonlarca insanı kendine çekiyor.
Galata Kulesi’nin tepesinden İstanbul’un panoramik manzarasını izleyebilirsin. Buradan Haliç, İstanbul Boğazı, tarihi yarımada ve daha birçok önemli yapıyı görerek İstanbul’un en güzel fotoğraflarını çekebilirsin. İstanbul’un simgelerinden biri olan Galata Kulesi, şehrin tarihi ve kültürel zenginliğini yansıtan önemli bir sembol olarak görülmeye değer.
Giriş ücreti
- Giriş 650 TL
- 18 yaş altı çocukların yanında anne ve babaları olmadan ziyaret gerçekleştirmesi yasak
- MüzeKart ile ücretsiz
Açık olduğu saatler
- Her gün 08.30-23.00 saatleri arasında ziyarete açık.
5. Sultanahmet Camii
İstanbul’un en ikonik yapılarından biri olan Sultanahmet Camii, tarihi yarımadanın kalbinde yer alıyor. 1609-1616 yılları arasında Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılan şaheser, mavi çinileriyle ünlü ve tarihte Mavi Camii olarak da anılıyor. Altı minaresiyle dikkat çeken Sultanahmet Camii, Osmanlı klasik mimarisinin etkileyici bir örneği ve Ayasofya ile birlikte İstanbul siluetinin en önemli parçaları arasında.
Caminin iç mekanı, 20.000’den fazla İznik çinisiyle kaplı ve bu çiniler, mavi, yeşil ve beyaz tonlarında çeşitli desenlerle süslenmiş. Caminin geniş avlusu ve zarif kubbeleri de etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Sultanahmet Meydanına bakan cami, aynı zamanda Bizans döneminden kalan Hipodrom ve Alman Çeşmesi gibi tarihi yapılarla çevrili. Sultanahmet Camii, hem turistler hem de Müslümanlar için büyük bir çekim merkezi, aynı zamanda İstanbul’un kültürel ve dini yaşamında önemli bir yere sahip
6. Sultanahmet Meydanı
İstanbul’da tarihi yarımadasının merkezinde yer alan Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un zengin geçmişine tanıklık eden önemli bir turistik alan. Bizans döneminde Hipodrom olarak bilinen geniş meydan, Konstantinopolis’in en büyük sosyal ve sportif etkinliklerinin merkezi olarak at yarışları, gladyatör dövüşlerine ev sahipliği yapıyordu. Meydanın ortasındaki Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş gibi tarihi yapılar, bu dönemin izlerini günümüze taşıyor.
Osmanlı döneminde de önemini koruyan Sultanahmet Meydanı, çevresindeki Sultanahmet Camii, Ayasofya, Alman Çeşmesi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi gibi yapılarla birlikte İstanbul’un kültürel kalbi konumunda. Sultanahmet Meydanı; geniş yeşil alanları, dinlenme yerleri ve yürüyüş yollarıyla tarihi atmosferi tam olarak hissetme fırsatı veriyor. Meydan çevresinde hizmet veren restoranlarda da geleneksel Osmanlı ve Türk mutfaklarından yemekler tadarak yorgunluk atabilirsin. Sultanahmet Meydanı, şehrin en önemli turistik ve kültürel bölgelerinden biri olarak Avrupa Yakası’nı keşfetmeye başlamak için ideal bir nokta.
7. Kapalıçarşı
Dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biri olarak İstanbul’un kalbinde yer alan Kapalıçarşı, tarihi ve kültürel bir hazine. 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in emriyle inşa edilmeye başlanan çarşı, Osmanlı döneminde ticaret merkezi olarak büyük bir öneme sahipti. Kapalıçarşı, tarihi boyunca birçok kez genişletildi ve yenilendi. Günümüzde yaklaşık 30 bin metrekarelik bir alanı kaplayan Kapalıçarşı, 4000’e yakın dükkana ev sahipliği yapıyor. Kapalıçarşı, günümüzde de İstanbul’un ticaret hayatının kalbinin attığı en önemli yerlerden biri olmaya devam ediyor.
Benzersiz bir alışveriş deneyimi sunan Kapalıçarşı’da altın gümüş takılar, değerli taşlar, halılar, tekstil ürünleri, antikalar, baharatlar ve daha pek çok ürünü bir arada bulmak mümkün. Dükkanlar geleneksel el sanatlarının zarif örneklerini sergileyerek, İstanbul’un zengin kültürel mirasını da yansıtıyor. Çarşıda dolaşırken Osmanlı dönemine ait mimari detaylar ve süslemelerle bezeli hanlar ve bedestenler arasında kaybolabilirsin. Kapalıçarşı, sadece alışveriş için değil, aynı zamanda tarihi ve kültürel bir gezi rotası olarak da büyük ilgi görüyor. Çarşının labirentvari sokaklarında dolaşırken, her köşe başında yeni bir keşif yaparak harika fotoğraflar çekebilirsin. Ayrıca çarşının tarihi atmosferinde düzenlenen çeşitli etkinlikler ve festivaller de İstanbul’un kültürel yaşamını canlandırıyor. Kapalıçarşı, İstanbul’un tarihi dokusunu ve kültürel zenginliklerini keşfetmek isteyen herkesin ilk uğraması gereken yerlerden biri.
Yazar Notu: Kapalıçarşı’da geleneksel Türk kahvehaneleri, lokantaları ve çay evlerine uğrayarak hem yorgunluk atabilir hem de tarihi atmosferin tadını doyasıya çıkabilirsin.
8. Mısır Çarşısı
Avrupa Yakası’nın tarihi Eminönü semtinde yer alan Mısır Çarşısı, şehrin en eski ve en ünlü kapalı çarşılarından biri. Çarşı, 1660 yılında Sultan IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Camii Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla inşa ettirildi. Mısır Çarşısı, adını o dönemde Mısır’dan getirilen ve burada satılan baharatlardan alıyor, ayrıca Osmanlı döneminde Baharat Çarşısı olarak biliniyordu. L şeklinde tasarlanan ve 86 dükkandan oluşan Mısır Çarşısı, Osmanlı mimarisinin zarif örneklerinden biri olarak tarihi dokusu ve canlı atmosferiyle hala eşsiz bir alışveriş deneyimi sunuyor.
Mısır Çarşısı, zengin ürün çeşitliliğiyle ünlü ve burada özellikle baharatlar, kuruyemişler, lokumlar, şifalı otlar, kuru meyveler ve doğal ürünler alabilirsin. Çarşıya adım atar atmaz rengarenk baharat tezgahlarının ve hoş kokuların arasında adeta bir lezzet yolculuğuna çıkacaksın. Ayrıca Mısır Çarşısı’nda geleneksel Türk kahvesi, çay çeşitleri, bal, sabun ve hediyelik eşyalar alabileceğin dükkanlar da bulunuyor. Tarihi atmosferiyle alışverişi keyifli hale getiren çarşı, yerli halkın yanı sıra yabancı turistlerin de çok ilgisini çekiyor.
Mısır Çarşısı, İstanbul’un sosyal ve kültürel yaşamının da önemli bir parçası. Çarşının çevresinde yer alan tarihi yapılar, camiler ve Eminönü Meydanı, İstanbul’un zengin kültürel mirası keşfetme imkanı veriyor. Yeni Camii’nin hemen yanında bulunan Mısır Çarşısı’ndan aynı zamanda Haliç ve Galata Kulesi’nin güzel manzaralarını da izleyebilirsin. İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusunu tam anlamıyla yaşamak için Mısır Çarşısı’na uğrayabilirsin.
Giriş ücreti
- Ücretsiz
Açık olduğu saatler
- Haftanın her günü 08.00-19.30 saatleri arasında açık.
Yazar Notu: Mısır Çarşısı’ndaki bazı dükkanlar pazar günleri kapalı olabiliyor.
9. Yerebatan Sarnıcı
Fatih ilçesinin Sultanahmet semtinde yer alan Yerebatan Sarnıcı, Bizans döneminden kalma en büyük kapalı sarnıçlardan biri ve şehrin önemli simgelerinden. 6. yüzyılda I. Justinianus tarafından yaptırılan sarnıç, şehrin su ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilmiş. 138 metre uzunluğunda ve 64 metre genişliğindeki Yerebatan Sarnıcı, toplamda 9.800 metrekarelik alanı kapsıyor ve yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahip. İçindeki 336 sütunla dikkat çeken sarnıçtaki bu sütunların her biri 9 metre yüksekliğinde ve düzenli aralıklarla dizilmiş. Yerebatan adı ise sarnıcın devasa görünümü ve yerin altında gizli bir su sarayı gibi durmasından geliyor.
Yerebatan Sarnıcı’nın benzersiz mimarisi, binlerce insanı kendine çekiyor. Sarnıcın içindeki sütunlar, çeşitli antik yapılardan toplanarak yeniden kullanılmış, bu da sarnıcın mimari zenginliğini yükseltiyor. Yerebatan Sarnıcı’nın en ilginç özelliklerinden biri de iki sütunun kaidesinde bulunan Medusa başları. Bu başlar, sütunların tabanında ters ve yan şekilde yerleştirilmiş, ayrıca mitolojik hikayeleri ile gizemli havalarıyla hemen dikkat çekiyorlar. Sarnıcın içinde dolaşırken loş ışıklandırma ve suyun yansımasıyla oluşan mistik atmosferde benzersiz bir deneyim yaşayabilirsin.
Günümüzde müze olarak hizmet veren Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un en popüler turistik mekanlarından biri. Sarnıcın içinde yürüyüş yaparak, bu mühendislik harikasını yakından keşfetme fırsatı bulabilirsin. Sarnıcın içindeki su üzerinde gezinti yapılabilen yürüyüş yolları da hem tarihi dokuyu hissetmek hem de eşsiz fotoğraflar çekmek için çok uygun.
Giriş ücreti
- 09.00-18.30 saatleri arasında ücretlendirme: Yerli ziyaretçi: 200 TL, yabancı ziyaretçi 800 TL, öğrenci 50 TL
- 19.30-23.50 saatleri arasında ücretlendirme: Yerli ziyaretçi: 350 TL, yabancı ziyaretçi 1.300 TL, öğrenci 150 TL
Açık olduğu saatler
- Haftanın her günü 09.00-23.50 saatleri arasında ziyarete açık.
Yazar Notu: Yerebatan Sarnıcı’nda bazı dönemler düzenlenen kültürel etkinlikler ve konserlere katılarak da tarihi mekanın atmosferinde unutulmaz anlar yaşayabilirsin.
10. İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Türkiye’nin ve dünyanın en önemli arkeolojik koleksiyonlarına ev sahipliği yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, prestijli bir müze kompleksi. Sultanahmet semtinde yer alan kompleks, 19. yüzyılın sonlarında Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde kurulan Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi’nden oluşuyor. Arkeoloji Müzesi, antik dünyaya ait binlerce eseri barındırırken, Eski Şark Eserleri Müzesi ise Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve Levant uygarlıklarına ait eserlerle dikkat çekiyor. Çinili Köşk Müzesi de Selçuklu ile Osmanlı dönemine ait çini ve seramik eserlerin sergilendiği etkileyici bir yapı.
Müzelerin en dikkat çekici koleksiyonlarından biri ise Büyük İskender Lahdi olarak bilinen ve Sidon Kral Nekropolis’inden çıkarılan görkemli lahit. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde dünyanın en eski yazılı anlaşması olan Kadeş Anlaşması’nın kil tabletine de görebilirsin. Bu eşsiz eserler, sana antik dünyanın siyasi ve kültürel zenginliklerine dair derinlemesine bir bakış sunacak. Müze kompleksinde ayrıca Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait heykeller, mozaikler, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntular da sergileniyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, sadece sergilediği eserlerle değil, aynı zamanda mimari yapısıyla da ilgi görüyor. Neo Klasik tarzda inşa edilen ana müze binası, Osman Hamdi Bey’in sanatsal vizyonunu yansıtan zarif detaylarla süslenmiş. Müzenin bahçesinde yer alan heykeller ve antik kalıntılar ise ziyaretçilere açık hava müzesi deneyimi yaşatıyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, tarihi zenginlikleri ve kültürel mirası koruma konusundaki öncü rolü ile yerli ve yabancı turistlerin çok ilgisini çekiyor.
Giriş ücreti
- Giriş ücreti 340 TL
- MüzeKart ile ücretsiz
Açık olduğu saatler
- Haftanın her günü 09.00-21.00 saatleri arasında ziyarete açık.